škodaturkey.com
Biz bir aileyiz...

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - kalender

Sayfa: 1 ... 30 31 32 33 34 ... 44
466
Sohbet / Cevap: sitenin güvenliği manisa yolcusu
« : 31 Temmuz 2009, 12:42:42 »
bizde enişte için uğraşıyoruz,merkez için oldu gibi ama yinede güven olmaz bekliyeceğiz 1-2 gün içinde açıklanacak güya herkes ilçelere dağıtılacakmış

467
Sohbet / Cevap: sitenin güvenliği manisa yolcusu
« : 30 Temmuz 2009, 14:12:59 »
Alıntı yapılan: Real81;27169
Kırkağaçtan ötürü manisaya ve akhisara ayrı bi sempatim var zaten :D
kırkağacın dağlarını çok iyi biliyorsunuzdur muhtemelen:D

468
Sohbet / Cevap: sitenin güvenliği manisa yolcusu
« : 30 Temmuz 2009, 14:12:12 »
Alıntı yapılan: lrfan;27166
Her sene memlekete giderken Akhisar'da köfte molası verirdik Ramiz'de, artık amirime de bir selam ederiz inşallah... :)
manisa da da manisa kebabı ısmarlarız:)

469
Sohbet / Cevap: sitenin güvenliği manisa yolcusu
« : 30 Temmuz 2009, 12:54:34 »
manisa nın ilçesi akhisar a yaptırabilirse yaptırsın balıkesire yakın olduğu için demiştim.:)Akhisar da manisa nın en büyük ilçelerinden il olmaya aday ne zamandır.

470
Octavia A5 / Cevap: Octavia 1.4 TSI satış listesinde
« : 30 Temmuz 2009, 12:51:59 »
ben nasipse 1.6 tdi nin fiyatını bekleyeceğ,m:)

471
Sohbet / Cevap: sitenin güvenliği manisa yolcusu
« : 28 Temmuz 2009, 15:29:57 »
hayırlısı olsun dört gözle bekliyoruz kardeşimi:) bizim eniştede antalyada idi oda geliyor manisa ya :)

472
Paylaşım / Cevap: Adrenalin....
« : 23 Temmuz 2009, 12:41:08 »
Alıntı yapılan: mygokhan;25943
Süper ya tam benlik :D Virajlardaki "G" kuvvetini çok iyi hissettirir hem :D

G den H ye geçersin gökhan kesin:D

473
Sohbet / Manevi Hekim
« : 23 Temmuz 2009, 00:03:08 »
Parkın içinden geçerken, sabah güneşinin ağaç ve çiçeklerle oynaştığını fark etti. Belki de bu güzellikleri bir daha göremeyecekti. Birkaç saat sonra ameliyata girecekti. Sindire sindire bir kez daha seyretti etrafını. Hayat gerçekten güzeldi.
Doktorla buluşup hastahaneye gittiler. İlk defa ameliyat olmanın tedirginliğiyle etrafına bakınıyordu. Kendisine verilen sade ve temiz hasta elbiselerini giyerken kefen aklına geldi. Demek sadelikte uhreviyet vardı. Cafcafa ve tantana, dünya ehline ölümü ve ahireti unutturan gaflet neonları değil miydi?
Kendisini bir masaya yatırdılar. Rutinleşmiş işlerini yapan narkoz uzmanı ve hasta bakıcılara nedense pek ısınamamıştı. Ameliyathanenin kapısında, sigara içerek kendisini karşılamaları, ağızlarından dinî birkaç kelime bile çıkmaması, ortamın estetikten uzak, soğuk ve steril tefrişi; ışıktan çok karanlığı, ümitten çok karamsarlığı, hayattan çok ölümü hatırlatıyordu. Yolda, otobüste, çarşıda, pazarda olduğu gibi etrafındakileri yabancı, kendisini garip hissetti.
Narkoz verildikten birkaç saniye sonra bayılmıştı... Üzerinde müthiş bir ağırlık hissederek uyandı. Hayret, herşey ne kadar da çabuk olup bitmişti. Kendisini yeniden doğmuş gibi hissetti. Yoğun bakım odasında yavaş yavaş kendine gelirken, etrafındaki birkaç hastanın iniltiler içinde yalvardıklarını fark etti. Bir tanesi: "Allah'ım, dayanamıyorum. Ne olur yardım et Allah'ım", bir diğeri: "Tanrım, Tanrım, çok ağrıyor" diye inliyordu. İnsanın aciz olduğunu hissetmesi için mutlaka böyle dertlere maruz kalması mı gerekiyordu yoksa? Dert içindeyken O'nun kapısını çalıp zevk içindeyken O'na şükretmemek insana mahsus bir garabet diye düşündü.
İşte maddî bir hastalıktan kurtulmuştu. Cerrahın neşteri dertlerini kesip atmıştı. Keşke manevî hastalıklarımı, dertlerimi, yaralarımı iyileştirecek hekimler, günah tümörlerimi kesip atacak nuranî cerrahlar olsaydı diye içinden geçirdi.
Taburcu olduktan sonra eve gitti. Bir süredir yalnızdı. Daha birkaç hafta önce ninesinin ölüm haberini almıştı. Seher vakitlerinde, namazdan sonra, göçüp giden akrabalarının isimlerini birer birer sayıp onlara dua eden, samimî gözyaşlarıyla yalvarıp yakaran ninesini bu dünyada bir daha göremeyecek, bayramlarda elini öpemeyecekti.
Sevdiklerinin teker teker kendisini terk edeceğini düşündü. Yalnızlık, gerçek Dost'un yakınlığını hissetmek için birebirdi. Eş-dost, akrabalar, arkadaşlar insana teselli veriyor, ama bu arada ülfet ve ünsiyet de aşılıyordu. Belki de bunun için ara sıra da olsa itikâfa çekilmek bir ihtiyaçtı. Belki de bu yüzden zamanın çilekeşi, ünsten tevahhuş edip vuhuşa ünsiyet eder, dağlara çekilip kalbinin en ince hatıralarına nigâhbân olan Rahim Rabbiyle baş başa kalırdı.
Hem sevdiklerinin hem de kendisinin ömrü kısaydı. Ya onlar veya o ayrılacaktı. Geçenlerde aynaya bakarken saçında gördüğü birkaç beyaz kılı hatırladı. İhtiyarlık ve ölüm... Hayret, kendisini genç değil, hâlâ çocuk gibi hissederken bu beyaz kıllar da nereden çıkmıştı? Kitaplarda ve filmlerde anlatılan ihtiyarlık ve ölüm gerçeğini okumak, dinlemek, seyretmek ve bizzat tecrübe etmek başka başka şeylerdi. Demek bazı hakikatleri idrak etmek için zamanın geçmesi gerekliydi. Kim ne kadar güzel anlatırsa anlatsın ancak yaşayan anlayabiliyordu.
His fırtınasına yakalanıp bir o yana, bir bu yana sürüklenirken, bazen kendisini çok uzakta, bazen O'nu çok yakınında hissederken ve senelerdir inandıklarına niçin inandığına, söylediklerini niçin söylediğine, yaşadıklarını niçin yaşadığına dair zihninde yepyeni pencereler açılırken, bir sohbet esnasında şu satırlar gözüne ilişti: "Bize emanet olarak verilen nefsimizi ve mallarımızı, ebedî saadet diyarı cennet ve Allah'ın paha biçilemez hoşnutluğu karşılığında O'na satmaya bakacağız. Acaba o kadar ağır bir şey midir ki çokları satmaktan kaçıyorlar. Yok.. kat'a ve asla! Hiç öyle ağırlığı yoktur. Zira helâl dairesi geniştir. Keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur. Feraiz-i İlâhiye (farzlar) ise hafiftir, azdır. Allah'a abd ve asker olmak öyle lezzetli bir şereftir ki tarif edilmez. Vazife ise Allah namına işlemeli, başlamalı. Ve Allah hesabiyle vermeli ve almalı. Ve izni ve kanunu dairesinde hareket etmeli, sükûnet bulmalı."
Zihnî, ruhî ve kalbî sükûnet... Daire dışına çıkmamanın verdiği huzurla yudum yudum hissedilen sükûnet... Kim bilir nice insan bu sükûnetin peşinde. Haramdan bıkan, günahlara baş kaldırmak isteyen, ama destek arayan, bulamayınca efkârlanan ve tekrar günahlara dalan nice insan.
Yine yalnız kalmıştı. Fotoğraf albümünü alıp hatıralara daldı. Sergüzeşt-i hayatı yılların yapraklarıyla kaplıydı. Bebeklik fotoğrafına bakıp iç geçirdi. Sayfaları çevirdikçe masumiyeti koruyamamanın pişmanlığı artıyordu. Bu kadar günah, bu kadar manevî yara nasıl temizlenirdi?
Eli kolu bağlı olduğunu hissedince dua kitabıyla buluşurdu. Açıp okumaya başladı. Daha birkaç cümle okumuştu ki dayanamadı, sarsıldı ve doyasıya ağladı. Hani ameliyattan sonra içinden geçirmişti ya: "Keşke manevî hastalıklarımı, dertlerimi, yaralarımı iyileştirecek Şafi'den (cc) diplomalı, nuranî bir hekim olsa." İşte o hekim bir adım ötedeydi sanki: "Ya Rab! Efendimiz Hz. Muhammed'e salat ve selam eyle. O, kalblerin dermanı ve devası, bedenlerin âfiyeti ve şifası, gözlerin nuru ve ziyasıdır."

474
aslında aklımda golf da var ama fiyatı beni soğutuyor hocamın dediği gibi az km li bir octi denk gelirse güzel olur ALLAH büyük bakalım seneye çıkalımda:)

475
seneye nasip olursa bende düşünüyorum.ama dizel mi benzinmi karar veremedim.:)

476
yaklaşık fiyatı ne olur acaba benim tahminim donanımsızı 40-45 arası  olur gibi

477
Fabia I / Cevap: Bakım yaptırdık!
« : 22 Temmuz 2009, 00:09:58 »
Alıntı yapılan: octaviaman;25620
Kardeşimin,genelde yatan ve izinden izine 3-4 bin km, senede de en fazla toplam 6-7 bin km civarı yol yapan 2005 model 1.2 fabia sına yetkili servis de bakım yaptırdık.Tahmin edersiniz sadece filtre yağ bakımı oldu.Yani hava,yağ,polen filtreleri ve yağ değişti.Kontrolleri yapıldı.Sonuç 200 TL sadece bakım tuttu.İlaveden takdırdığımız bir aksesuarı parça+işçilik olarak hiç karıştırmayayım.Bu ücret bana yüksek geldi,tepkimi de ilettim zaten.Ücretlere zammı geldi anlamadım.Bu iş en çok 100 TL lik bir iş.işçilik olarakda bugün bonkörüm 50 TL olsun eder 150 TL.Ayrıca geçtiğimiz Aralık başı yani 7,5 ay önce aynı bakımı aynı yerde octavia ma 190 YTL e yaptırmıştım.Demekki kayda değer bir iş yapılsa oylum oylum oyacaklar.Tepem atacak her işimi İzmir dışında yaptırıcam.Yakın zamanda bu şekilde bakım yaptıran var mı?Yorumlarınızı bekliyorum.

hangi servise gittiniz acaba bornovada yeni açılan bir skoda bayisinin (özdemirler galiba)servis reklamı vardı gazetede işçilik yok yedek parça da indirim gibi bir şey okumuştum yine yanlış olmasında

478
bunu haneye yazayım o zaman :)

479
Sohbet / *dost dediğin*
« : 21 Temmuz 2009, 00:09:20 »
uzun bir hikaye ısrarla okuyunuz :)
Genç adam iyi bir terziymiş. Bir dikiş makinesi ve küçücük bir dükkânı varmış. Sabahlara kadar uğraşıp didinir ama pek az para kazanırmış. Çok soğuk bir kış gecesi dükkanı kapatırken elektrik sobasını açık unutmuş ve çıkan yangın onun felaketi olmuş. Artık ne bir işi varmış ne de parası. Günler boyu iş aramış ama bulamamış... Yük taşımış, bulaşıkçılık yapmış, yine de evinin kirasını ödeyecek kadar para kazanamamış. Sonunda ev sahibinin de sabrı taşınca, küçük bir bavula sığan eşyalarıyla sokakta bulmuş kendini...
Mevsim kış, hava ayaz olsa da genç adamın köşedeki parktan başka gidecek yeri yokmuş. Bir sabah iş arayacak derman bulamamış bacaklarında. Açlıktan ve soğuktan bitkin bir şekilde bankta otururken, kocaman bir araba yanaşmış kaldırıma. Arka kapıyı açmaya çalışan şoförü kızgınlıkla yana itmiş arabadan inen yaşlı adam,
"Yalnız bırakın beni, parkta dolaşırsam belki sinirim geçer" diye söylenmiş.
Zengin bir işadamı olduğu her halinden belli olan ihtiyar, birkaç adım attıktan sonra bankta titreyen terziyi görmüş. Terzi, adamın üzerindeki paltoya bakıyormuş dikkatle. Birden siniri geçiveren ihtiyar,
"Zavallı adamcağız kim bilir nasıl üşüyordur, ona nasıl yardım etsem acaba?" diye düşünmeye başlamış.
Oysa terzinin düşlediği paltonun sıcaklığı değilmiş. O, çok kalın ve kaliteli bir kumaştan üretilen bu paltonun sahibine hiç de yakışmadığını ve onun vücuduna uygun şekilde dikilmediğini düşünüyormuş. Yaşlı işadam, terzinin yanına yaklaşıp,
"Ne o evlat, bu ayazda parkta donmuşsun. İstersen paltomu sana verebilirim" deyince,
"Hayır, teşekkür ederim. Ben sadece bu paltonun size göre olmadığını düşünüyordum. Kumaşı fazla kalın ve sizi olduğunuzdan şişman göstermiş" diye yanıt vermiş terzi.
Yaşlı adam bu cevabı alınca hayli şaşırmış. Çünkü o da üzerindeki paltoya onca para ödediği halde kendisine bir türlü yakıştıramıyormuş.
"Soğuktan titrerken nasıl böyle bir şeye dikkat edebiliyorsun?" diye soran yaşlı adam,
"Ben terziyim" yanıtını alınca
"Benimle gel, hayat hikayeni yolda anlatırsın" diyerek arabaya bindirmiş bizim terziyi.
Bu karşılaşma, terzinin hayatındaki dönüm noktası olmuş. Böyle yetenekli bir insanın işsiz ve evsiz kalmasına çok üzülen iyiliksever yaşlı adam, terziye bir dükkan açmasına yetecek kadar para vermiş. Bunun karşılığında tek istediği kendi giysilerini bu genç adamın dikmesiymiş. Terzi yeniden bir işe hem de kendi işine başlamanın heyecanıyla deliler gibi çalışmaya başlamış. Bu arada yaşlı işadamı da desteğini esirgemiyor, onu kendi çevresinden zengin kişilerle tanıştırarak yeni siparişler almasını sağlıyormuş. Küçük dükkân önce kocaman bir modaevine dönüşmüş, sonra da pek çok ünlü marka için üretim yapmaya başlamış. Terzi artık "ünlü işadamı" diye anılır olmuş.
Bir gün ihtiyar adam onu ziyarete gitmiş. Terzi çok büyük bir iş bağlantısı yapmak üzere yurt dışına gidecekmiş ve uçağa yetişmesine az bir zaman varmış. Biraz sohbet ettikten sonra yaşlı adam birden fenalaşmış, kalp krizi geçiriyormuş. Hemen bir ambulans çağırılarak hastaneye kaldırılmasını sağlamış. Yeni işadamımız ise büyük işi kaçırmak istemediği için uçağa yetişmiş. Yaşlı adam krizi atlatmış ve uzun süre hastanede yatmış, bir yandan da sadece bir kez telefon ederek durumunu soran terziyi bekliyormuş. Fakat terzi daha çok para kazanmak için oradan oraya koştururken bir türlü yaşlı adamı ziyarete gidememiş.
Aradan o kadar uzun bir süre geçmiş ki bu sefer de utancından yaşlı adamın kapısını çalamaz olmuş. Bir süre sonra terzinin işleri yolunda gitmemeye başlamış. Fabrikalarını kapatmak zorunda kalmış ve elinde kala kala yine küçücük bir dükkan kalmış. Utana sıkıla yaşlı adama koşmuş hemen nerede hata yaptığını sormak için. Son derece kırgın olan ihtiyar yine de onu kabul etmiş ama anlatacağı öyküyü dinledikten sonra hemen çıkıp gitmesini istemiş.
Ve başlamış anlatmaya:
"Bir zamanlar fakir bir oduncu varmış. Ormandaki bir kulübede yaşar ve odun keserek hayatını kazanırmış. Bir gün kulübesinde yangın çıkmış ve bu yangın bütün ormanı kül etmiş. O çevrede kimse ona güvenip iş vermeyince, çıkınını alan oduncu, eşeğine binip yola koyulmuş.
Ağaçların arasında yürürken birinin kendisine seslendiğini duymuş. Başını kaldırınca konuşanın bir bülbül olduğunu görmüş. Bülbül ona
"Senin haline çok üzüldüm, şimdi öyle bir büyü yapacağım ki eşeğin çok güzel şarkı söylemeye başlayacak, sen de onunla gösteriler yapıp çok para kazanacaksın" demiş.
Gerçekten de eşek birbirinden güzel şarkılar söylemeye başlamış. Oduncu o şehir senin bu kasaba benim dolaşıp eşeğine şarkı söyletiyor ve herkes onları izlemek için birbiriyle yarışıyormuş. Oduncu ve şarkı söyleyen eşeği bütün ülkede ünlenmişler. Bir gün yine bir gösteriye yetişmek için koştururlarken, bülbülün yardım isteyen sesini duymuş oduncu. Bir kedi bülbülü yakalamış ve yemek üzereymiş. Şöyle bir duraklamış ama gösteriye gitmemeyi, onca parayı kaçırmayı gözü yememiş, arkasına bakmadan kaçmış oradan. Gösteri başladığında ise eşeği her zamanki gibi güzel şarkılar söylemek yerine sadece bir eşeğin çıkarabileceği sesleri çıkarmış.
Oduncu kendisini şarlatanlıkla suçlayan izleyicilerin elinden canını zor kurtarmış. İşte o zaman bülbül ölünce büyünün bozulduğunu anlamış. Ben de senin bülbülündüm ve sen beni öldürdün, büyü de o yüzden bozuldu. Keşke güzel giysiler dikerken dostluk ipliğini koparmasaydın..."
Öyküyü dinleyince hemen çıkıp gitmiş terzi, çünkü söyleyecek bir sözü yokmuş...
Dostluk iplerinizi koparmamanız dileğiyle.......

480
Paylaşım / *Artık Ağla Ruhum*
« : 20 Temmuz 2009, 21:39:10 »




Yer yarılsaydı da içine girip kaybolsaydım. Keşke ufalanıp eriyip gitseydim. Allahım, ne ağır imtihan bu" dedi, kalbinin atışıyla titreyen sesiyle. Karanlıkta yalnız kalmıştı. Büzüldü. Ağlamak istiyordu. Ama öyle bir ağlamak ki yüreği parçalanırcasına. Öyle bir ağlamak ki pişmanlığını, ızdırabını, hüznünü damla damla akıtırcasına.
Ne olmuştu? Kim onu bu hale getirmişti? Birkaç dakika görüşebilir miyiz?" demişti bir arkadaşı. Kendisine hep yol gösteren civanmert bir dostu. Ayağı kayıp tepeden yuvarlanırken "Davam!" diye haykıran mahzun Üstad'ın alnından öpeceği bir kardeşi.
Odadan çıktılar, gözden uzak bir köşeye gittiler Kardeşi çekingen bir tavırla, "Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum; Rabbim sözlerimi kolaylaştırsın" diyerek konuşmaya başladı. "Hani iki sene önce, birkaç kişi bir bahsi okuyorduk. Siz dayanamayıp ağlayıp çıkmıştınız. İşte sizin o haliniz beni çok zaman ikaz etti; zorda kalınca hep onu hatırladım." Sesi giderek titriyor, hıçkırıklarını tutarak konuşuyordu: "Bir gün bir büyüğümüzden sizin hakkınızda bazı şeyler duyunca inanamadım." Daha fazla dayanamayacak gibiydi. Kelimeler parça parça olmuş yüreğinden çıkıp geliyordu. Tabii ki kendi yüreğini de dağlayıp geçiyordu. Alev gibi tireyen sesiyle: "Sizin... sizin artık çok değiştiğiniz söyleniyor. Artık, artık o eski arkadaş yok diyorlar", deyip kalktı, dayanamadı, sessizce uzaklaştı.
Yalnızlık... Kıvrık kıvrım bir hüzün sardı benliğini. "Of" dedi, kendisini çatlatırcasına. Bütün bir ömür boyu ızdırap yudumlayanları hatırladı. Gözyaşları tükense de kalbinin hıçkırıkları dinmiyordu ki. Kalktı... Görenleri göremeyecek kadar dalgın gözlerine bakanlar, sanki olan biteni biliyormuş gibi acımaklı ve çekingen ifadelerle tebessüm etmeye çalışıyorlardı. Soranlara ne cevap verebilirdi? "Kendimi özledim" dese, "İradenin hakkını ver de ulaş o eski kendine" deseler, ne diyebilirdi? Bir gece rüyasında kendisini görmüş ve çok şaşırmıştı. Karşısındaki kendisi de onu görmekten dehşete kapılmıştı. Her ikisi de kendisini tanıyamamış gibiydi.
Yine bir rüyada bir caminin ortasında buluverdi kendini. Bir zat oturuyordu, yeşil cübbe ve sarığıyla. Boynu bükük, mahzundu o zat. Elini uzattı, "Gel tut elimden, dön kendine" dercesine. O da uzattı elini, mecalsizce ve uyandı ağlayarak yine.

 ***  İnsanız sonuçta nefis zayıf zamanımızda çok iyi bizi yönlendiriyor.Cenab-ı ALLAH(c.c) nefsimizin şerrinden şeytanın vesvesesinden bizleri muhafaza etsin.

Sayfa: 1 ... 30 31 32 33 34 ... 44