Yer yarılsaydı da içine girip kaybolsaydım. Keşke ufalanıp eriyip gitseydim. Allahım, ne ağır imtihan bu" dedi, kalbinin atışıyla titreyen sesiyle. Karanlıkta yalnız kalmıştı. Büzüldü. Ağlamak istiyordu. Ama öyle bir ağlamak ki yüreği parçalanırcasına. Öyle bir ağlamak ki pişmanlığını, ızdırabını, hüznünü damla damla akıtırcasına.
Ne olmuştu? Kim onu bu hale getirmişti? Birkaç dakika görüşebilir miyiz?" demişti bir arkadaşı. Kendisine hep yol gösteren civanmert bir dostu. Ayağı kayıp tepeden yuvarlanırken "Davam!" diye haykıran mahzun Üstad'ın alnından öpeceği bir kardeşi.
Odadan çıktılar, gözden uzak bir köşeye gittiler Kardeşi çekingen bir tavırla, "Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum; Rabbim sözlerimi kolaylaştırsın" diyerek konuşmaya başladı. "Hani iki sene önce, birkaç kişi bir bahsi okuyorduk. Siz dayanamayıp ağlayıp çıkmıştınız. İşte sizin o haliniz beni çok zaman ikaz etti; zorda kalınca hep onu hatırladım." Sesi giderek titriyor, hıçkırıklarını tutarak konuşuyordu: "Bir gün bir büyüğümüzden sizin hakkınızda bazı şeyler duyunca inanamadım." Daha fazla dayanamayacak gibiydi. Kelimeler parça parça olmuş yüreğinden çıkıp geliyordu. Tabii ki kendi yüreğini de dağlayıp geçiyordu. Alev gibi tireyen sesiyle: "Sizin... sizin artık çok değiştiğiniz söyleniyor. Artık, artık o eski arkadaş yok diyorlar", deyip kalktı, dayanamadı, sessizce uzaklaştı.
Yalnızlık... Kıvrık kıvrım bir hüzün sardı benliğini. "Of" dedi, kendisini çatlatırcasına. Bütün bir ömür boyu ızdırap yudumlayanları hatırladı. Gözyaşları tükense de kalbinin hıçkırıkları dinmiyordu ki. Kalktı... Görenleri göremeyecek kadar dalgın gözlerine bakanlar, sanki olan biteni biliyormuş gibi acımaklı ve çekingen ifadelerle tebessüm etmeye çalışıyorlardı. Soranlara ne cevap verebilirdi? "Kendimi özledim" dese, "İradenin hakkını ver de ulaş o eski kendine" deseler, ne diyebilirdi? Bir gece rüyasında kendisini görmüş ve çok şaşırmıştı. Karşısındaki kendisi de onu görmekten dehşete kapılmıştı. Her ikisi de kendisini tanıyamamış gibiydi.
Yine bir rüyada bir caminin ortasında buluverdi kendini. Bir zat oturuyordu, yeşil cübbe ve sarığıyla. Boynu bükük, mahzundu o zat. Elini uzattı, "Gel tut elimden, dön kendine" dercesine. O da uzattı elini, mecalsizce ve uyandı ağlayarak yine.
*** İnsanız sonuçta nefis zayıf zamanımızda çok iyi bizi yönlendiriyor.Cenab-ı ALLAH(c.c) nefsimizin şerrinden şeytanın vesvesesinden bizleri muhafaza etsin.