0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Sadece Türkiye’ de değil bütün dünyada aşılara duyulan güvensizlik. Ama Türkiye’nin bu konuda daha kötü bir karnesi var. 2000’li yılların başlarında yapılan Kızamık Okul Aşı Günleri ardında önemli soru işaretleri, davalar, hastalıklar, ölümler bırakmıştı. Kızamık için yapılan bu aşılardan sonra Subakut Sklerozan Pan Ensefalit (SSPE) vaka sayısında patlamalar yaşanmış, birçok aile mağdur olmuş, birçok çocuk yıllar süren ve çok geç konan tanılar dolayısıyla ancak gecikmiş tedaviler alabilmişti. Özellikle Güneydoğu’ da yaşayan ailelerin çocuklarının SSPE hastası olmasından yapılan aşıyı sorumlu tutuyor olmaları bu konuyu sürekli gündemde tuttu.. Dünya ortalamasına göre Türkiye’de 200 civarında olması gereken vaka sayısı SSPE Derneği verilerine göre kayıtlı 1500 , kayıtsızlar dahil ortalama 3000 civarındadır. Çok hızlı gelişen, konuşma, yürüme bozuklukları, öğrenme güçlüğü ile kendini belli eden bu Nörolojik hastalık maalesef tedavisi olmadığından ortalama 2-4 yıl içinde ölümle neticelenmektedir. Özellikle Şanlıurfa’ daki yüksek vaka sayısı (en az 350) doktorların soğuk zincir esaslarına uyulmadığı konusundaki şüphelerini arttıran en önemli ayrıntı. SSPE Derneği yetkilileri ve hasta aileleri yurtdışından aşıların ideal olmayan koşullarda getirildiği, yurtiçindeki bazı sağlık ocaklarına yine ideal olmayan koşullarla dağıtıldığı, çok sık olan elektrik kesintileri dolayısıyla buzdolapları içinde bekleyen aşıların bozulduğu konusunda kesin bir yargıya sahipler. Dernek yetkilileri aşının yapılması gerektiği konusunda hemfikir olmakla birlikte bu kadar fazla sayıda hasta olmasını ve bu kadar hasta sayısının aynı döneme denk gelmesini kesinlikle rastlantı olarak görmüyorlar. Açılmış ve neticelenmeyi bekleyen davalar var ama kesin olan bir şey var ki o da alınan tedbirlerin mevcut hastaların dertlerine derman olmadığıdır. Peki, Kızamık Aşısı hiç yapılmamalımıydı? Tabi ki bu hikayeden çıkarılacak sonuç bu değil. Yapılmalıydı ama ardında bu soru işaretlerini bırakmadan yapılmalıydı, yoksa sonuç itibariyle o dönem yapılanların bugün Türkiye meyvelerini topluyor. O dönem yapılan aşı günlerinin ve özellikle 2005 itibariyle kızamık konusunda canlı aşıdan vazgeçilmesinin bir meyvesi olarak 2008 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından kızamık vaka sayısı sadece 3 olarak açıklanmıştır. Şimdi bunca verinin ve bu hastalığın Domuz Gribi aşısıyla ne ilgisi var diyeceksiniz. Çok yakın bir ilgisi var. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin insanları rakamlardan, gelecekle ilgili bilimsel verilerden çok maalesef tecrübelerle kararlarını vermekteler. Bundan 10 yıl önce böylesine acı tecrübeden geçmiş olan Şanlıurfalı Ali Beyin çocuğuna Domuz Gribi aşısı yaptırmasını bu kadar kolay bekleyemezsiniz. Tabi ki Ali Bey, kararını zor verecek, çelişkiler yaşayacak, tam kararını vermişken TV den aksini söyleyen bir doktordan etkilenip kararını yeniden gözden geçirecek, belki de çocuğuna aşı yapılmasına izin vermeyecek. Birçok akrabam, tanıdığım, arkadaşlarım, hastalarım arayıp çocuklarına Domuz Gribi Aşısı yaptırıp yaptırmamak konusunda fikrimi alıyorlar. Ben konunun uzmanlık alanım olmadığını ama Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda kararını verirken komisyonlar kurduğunu, uzman ekiplerle bir ortak karara vararak aşı programı düzenlediğini söylüyorum. Domuz Gribi Aşısını yaptırıp yaptırmama kararı ne ailelerin ne de doktorların tek başına verebileceği kararlar değildir. Bunlar ülkelerin sağlık politikalarını belirleyen uzmanlarca kurulmuş Komisyonların, Kurulların vereceği kararlardır. Ben şahsen domuz gribi aşısı yaptırmayın dediğim bir ailede domuz gribinin ortaya çıkmasının da , domuz gribi aşısı yaptırın dediğim bir diğer ailede de aşıya bağlı önemli bir yan etkinin ortaya çıkmasının sorumluluğunu almak istemem. Bu sebeple arayan herkese bu konuda Sağlık Bakanlığı’ nın bütün doktorlar adına bir karara vardığını söylemekten başka anlamlı bir tavsiyem olamayacağını mutlaka vurguluyorum. İyi � peki� güzel de Fenerbahçe neden futbolcularına Domuz Gribi Aşısı yaptırmıyor ? Yaptırmıyor çünkü takdirini kullanıyor. Yaptırmıyor çünkü sorumlusu olduğu futbolcuları risk gurubunda görmüyor. Yaptırmıyor çünkü bu konudaki kafa karışıklığı herkes gibi onu da iki arada bir derede bırakıyor. Sayın Başbakanın yaptığı son açıklama Fenerbahçe’ nin doktorunun içinde bulunduğu ruh halini daha geniş alanlara yaydı. Bu şekilde düşünen doktor ve vatandaş sayısında son açıklamalardan sonra ciddi artışlar olacağı muhakkak. Yine de konuyla ilişkili üst düzey yetkililerle yaptığım görüşmelerden Sayın Başbakanın aslında “risk gurubunda olmayanların bu aşıyı yaptırmalarına gerek olmadığı görüşündeyim. Ben de risk gurubunda olmadığımdan kendime de yaptırmayacağım ama bu benim vatandaş olarak kişisel tercihim” demeyi kastettiğini öğrendim. Benim edindiğim bu bilginin doğru şekliyle vatandaşlar tarafından da bilinmesinde fayda var. Çünkü şu an bir tedbir almamanın yaratacağı risk aşının yaratacağı yan etki riskinden ziyadesiyle fazla. Belki işin ekonomik boyutunun da bir parça önemi vardır. Kişisel tedbirler konusunda ortaya çıkacak maliyet tabii ki aşının ve ilaçların Türkiye’ye olan maliyetinin ( 400 milyon Dolar civarında ) yanında devede kulak olarak kalır. Hükümet bu anlamda kamuoyu beklentisinin yüksek olması durumunda oluşacak olan AŞI TALEBİ nin maliyetini düşünmek zorunda. Velhasıl tedbir alınmasa ortaya çıkacak olan tablo da, fazla ve bunaltıcı tedbirlerden sonra ciddi hiçbir şey olmazsa oluşacak olan kamuoyu tepkisi de hoş olmayacak. İyisi mi bu konuda risk gurubu olarak kabul edilenlere aşının yapılması, risk gurubu içine girmeyenlerin ise aşı olmaya zorlanmaması şeklinde bir orta yol bulmak olacaktır. Sağlık Bakanlığının ( kendini tam ifade edemese de ) yapmaya çalıştığı da tam olarak budur zaten. Dr. Hamid AYDIN / Haber 7info@hamidaydin.com