Bende yeni öğrendim...Buyrun hikayesini..Gerçekten cesur kadınmış..Okumanızı tavsiye ederim..
İşte Fevziye Cabir'in yaşadıkları ve basın toplantısında söyledikleri:
'Bizim topraklarımız gasp ediliyor. Çeşitli sebeplerle göz altına alınıyoruz çeşitli bahanelerle para cezası ödüyoruz. Bizi dağlarda bulunan hapishanelere götürüyorlar ve dağlarda zorla çalıştırıyorlar. Bu Filistin ve Kudüs davasıdır.
1999'da başlayan süreçle İsrail'in yaptıklarını bizzat yaşadım. Benim eşim tekerlekli sandalyede hayatını sürdüren yaşlı bir adamdı. Evim 2 kısımdan oluşuyordu. Evimin 1.kısmını gasp ettiler. Diğer kısmından çıkmam için ise ellerinden gelen her şeyi yaptılar.İsrailliler bana işkence ve psikolojik baskı uyguladılar.Evimden çıkmadığım için para cezasına çarptırıldım.Bu yapanlar insan olamaz dersiniz. İsrail Turizm Bakanı bizzat evime gelerek evimi boşaltmam için 150 milyon dolar teklif etti. Bu teklifi reddedince akıl almaz baskılara maruz kaldım.Ama bu psikolojik baskılara tahammül ettim,direndim.Bu baskılardan sonra 2 yıl psikolojik destek aldım.
9 Kasım 2008'de gece saat 3'te kapım çalındı.Elbisemi giydim,başımı örttüm ve kapıyı açtım.50 İsrail askeri zorla evime girdi.Beni sokağa attılar. Beni sokakta gözetim altında tuttular.Su istedim,su dahi vermediler. Tekerlekli sandalyede olan eşimi yere attılar ve hemen orada kalp krizi geçirdi. Çevredeki Filistinliler ambulans çağırdı.Ambulans geldiğinde eşimin hastaneye kaldırılmasına izin vermediler.
Doktorlar sadece orada müdahele yapabildiler.Evimdeki bütün eşyaları boşattılar.Evimi tamamen kontrol altına alınca beni serbest bıraktılar. Daha sonra çocuklarımız geldi,bize yardım ettiler ve eşimi hastaneye kaldırdık.Bundan sonra evimin yanına çadır kurdum.Bu baskıları dünyaya göstermek istiyorum.Eşim hastaneden taburcu olunca bu çadıra geldik.Eşyalarımız gasp edildiği için elbiselerimiz ilaçlarımız dahi yoktu.
Çadırda eşim 2.kez kalp krizi geçirdi.İlaç olmadığı için müdahele edemedim.Hastanaye kaldırdık.Hastanede eşim 3.kez kalp krizi geçirdi.1 haftada 3 kez kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi.Ben çadırda yaşamaya devam ettim.İsrailliler çadırıma gelerek baskılarını sürdürüyorlardı.
En son 2 Temmuz 2009'da çadırıma geldiler.Mahkeme kararıyla bana sürekli para cezası kesiyorlardı.Bu zamana kadar tam 5 kez para cezası ödedim.29 Mart 2009 günü çadırıma geldiler ve İsrail askerleri çadırımı söktü. Mart ayında olduğumuz için kıştı ve hava hala çok soğuktu.Çadırımı söktüler ama ben bir sandalyeye oturdum,başıma bir şemsiye aldım ve orada oturmaya devam ettim,mücadelemi sürdürdüm.
Şu an çadırımı çeşitli din ve ırktan insanlar gelerek ziyaret ediyorlar ve bana destek veriyorlar. İnsanların barış içerisinde yaşamasını kabul ediyoruz.İslam, din de bunu söylüyor ama İsrail'in barışçıl olmadığını gözlerimizle görüyoruz.
Şeyh Cerrah ve Silvan mahalleri sistematik olarak gasp ediliyor. İsraillliler sürekli olarak evlerimizi bu mahallelerdeki evleri yıktılar. Yıktıkları binaların yerlerine Yahudi yerleşimciler getirildi. Yıkılan evlerin yerine 150 apartman yapıldı. Bu binalar Siyonist şirketler tarafından yapılıyor.Özellikle el-Miskoviç isimli Siyonist şirket Filistin'in her yarine binalar yaptı.
Tüm bunlar olurken 1.5 milyon Müslüman bunları izliyor.Buradan Türk Hükümeti'ne sesleniyorum.Bu toprakların tapusu Osmanlı arşivlerinde var.Bu arşivleri lütfen bizimle paylaşın ki bu toprakların bize ait olduğunu ispatlayalım.Biz resmen soykırıma uğruyoruz.Topraksız bir halk oluşturulmak isteniyor.İsrail'in projesi 2020 yılına kadar Kudüs ve Filistin'i tüm tapınaklardan ve tarihi eserlerden arındırmak.Sistematik olarak caddelerin,sokakların isimleri değiştiriliyor.
Bunun amacı Filistin'in Arap-İslam kimliğini yok etmek.Son çağrım Mescid-i Aksa'ya sahip çıkılsın.Bu programı düzenleyenlere ve İstanbul Barış Platformu'na teşekkür ediyorum.Türklerin de Filistin Hükümeti'ne karşı olan tutumlarından dolayı teşekkür ediyorum. 'Timeturk