Sabah Sakarya tarafına giden otobüslerde yer bulamadığım için bi arkadaşa beni Samsun-İstanbul yoluna (50 km) çıkarmasını rica ettim. Sağolsun kırmadı, sabah 6'da yola çıktık, 6.40 gibi gerede yolundaki dandik (Karabük'lülerin ortak kabusu) Aytur dinlenme tesislerine vardık. Kabus diyorum çünkü çok eski bi yer ve Ankara-Karabük otobüsleri 3 saatlik yolculuğun bitmesine 45 dakika kala orada mola verir.
Neyse mevzuya dönelim. Tesise vatdığımızda orada İstanbul yönüne giden 3 otobüs vardı, ikisi Tiflis'ten geliyordu. Pek Türkçe konuşan da yoktu açıkçası yanaşmak akıl karı değildi

Diğer tek otobüs Ardahan-İstanbul otobüsüydü. Muavini ile konuştum, yer yok dedi. Kendisi de ayakta gidiyormuş bi süredir. Yoldan geçen bi kaç karadeniz/doğu anadolu -> İstanbul arabasına da el ettim fakat hepsi doluydu ve duran olmadı. Öğleden sonra işi bitirip Karabük'e dönmem gerektiğinden acele ediyordum, son bi umutla Ardahan-İst arabasının şoförüne ayakta da olsa gitmek istediğimi söyledim. Yaklaşık 200-210 km bu arada... Onu da kabul etmedi. Neyse artık yola yöneldim ve yine otobüs beklemeye başladım. Saat 7'yi geçmişti. Bi süre sonra hiç el kaldırmamama rağmen siyah ve full bi Peugeot 407 yanaştı, filmli sağ camı aşağı indi, içerideki şahıs ne tarafa gittiğimi sordu. Adapazarı dedim, tamam gel dedi. Kendisi de İstanbul'a giden bi mimarmış. Hatta yola da Karabük'ten çıkmış. Neyse, biraz lafladıktan sonra 10 dk içinde otobana girdik. Dörtdivan civarı "şoförlüğün var mı" dedi. E var dedim ne diyeyim... Uykusuzmuş kendisi, sen kullan dedi. Ben de istemeyerek de olsa

407'nin sağ koltuğuna geçtim. Gerçekten de kısa sürede uyudu araç sahibi... Affına sığınarak fotoğrafı paylaşıyorum.

Mevla nelere kadir dedim, otobüste ayakta gitmeye razı iken 407'nin şoför koltuğu varmış nasipte... Hiç de kullanmamıştım 407

Kaputun altında görev yapan 1.6 HDi motoru gerçekten çok başarılı bulduğumu söylemem lazım. Gaz pedalına çok güzel tepki veriyor, 150-160'a kadar yokladım, çok rahat ivmeleniyor o hızlarda... Fazlası ayıp olurdu tabi

Makinenin devir/hız ilişkisi şekildeki gibi:

Tüketim ise harika. Yanlış hatırlamıyorsam 110-120 ile giderken 4.5 falan anlık tüketim vardı. 90'la giderken 3 küsürlü rakamlar çıkıyor karşınıza... Şu göstergede 250 km falan menzil gösteriyordu... Bu da yol bilgisayarı:

Son 3300 km'de 6.7 ortalama tutturmuş... Direksiyona geçtiğimde 6.8 olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim

Neyse, Otobandaki Adapazarı köprüsüne vardığımda kendisini uyandırıp teşekkür ettim. Çok fazla muhabbet edemedik gerçi, buradan tekrar teşekkürü borç bilirim...
Hikayenin 2. bölümü Otoban-Adapazarı köprüsünden şehir merkezine gidişten ibaret. 5 dakikalık yürüme ile gişelere vardım. Baktım Karayolları binasından bi amca çıkıyor, Temprasına yöneliyor... Bu sefer yanaşan ben oldum ve şehir merkezine kadar da bahsi geçen amca ile seyahat ettim

Ha, amca çok sakattı söyleyim. Telefonda bi şeyler kurcalarken araba kullanmaya çalışıyordu, hem de kalabalık yolda... Bi defa "Amman!" demesem bi mazdaya arkadan tosluyorduk, son anda çevirdi... Yine de sağolsun, saat 9'da şehir merkezine girmiş oldum hiç beklemediğim şekilde... Keşke amcanın da bi fotosunu çekseydim...
Merkezde Astra'nın sahibi ile buluştuk, özel servise gittik, baktırdık ettirdik vs... Araba çok temiz ve güzeldi, bana da almak düştü tabi. Araç sahibi de bir Baro çalışanı idi. Çok makul ve nezih bi insandı. Kısacası iyi bi alışveriş oldu ve 11 gibi işi bitirdik. 11.30'da da dönüş yoluna çıktım.
Hikayenin dönüş kısmında "İsmail'in Yeri" ne çatmadan geçemeyeceğim. Her ne kadar gidişe para vermemiş, hatta dönüşün de bir kısmını araç sahibinin yakıtı ile gitmiş de olsam İsmail bunu yapmak zorunda değildi. Sadece bir kişilik kuzu ızgara+içecek için 27 lira hesap çıkaran "İsmail" i kınıyor, dönüşte Karabük'te çektiğim araç fotoları ile sizleri baş başa bırakıyorum:









